Bayezid-i Bistami, karanlık geceleri,
Çıkıp, dolaşıyordu kabristanda ekseri.
Yine dolaşıyorken bir gece kabristanda,
Onu, gece bekçisi görüverdi son anda.
Ve lakin tanımadı onun kim olduğunu.
Halinden şüphelenip, bir hırsız sandı onu.
Yaklaşıp, bastonuyla vurdu o bu veliye.
O, hiç ses çıkarmadı (kabahat bende) diye.
Devam etti ise de dövmeye sonra onu,
Lakin kırılıverdi elindeki bastonu.
Bayezid-i Bistami gelince hanesine,
Asa’nın kırılması, dert oldu kendisine.
Yanına çağırarak talebeden birini,
Dedi ki: (O asa’nın, git öğren değerini.)
Ve o miktar parayı, koydu kese içine.
Gönderdi tatlı ile, o gece bekçisine.
Bir de mektup yazarak, pek çok özür diledi.
Yazdı ki: (Çok muhterem, sayın bekçi efendi!
Dün gece, kabristanda, beni hırsız sanarak,
Bir hayli dövdün, hem de, asa ile vurarak.
Hatta beni döverken, kırıldı asan dahi.
Onun kırılmasına, sebep benim tabii.
Gönderdiğim parayla, kendine bir asa al.
Kusuruma bakmayıp, hakkını eyle helal.
Bir de tatlı gönderdim, ye ondan afiyetle.
Kalbinin üzüntüsü, azalsın bu suretle.)
Genç bekçi, bu mektubu okuyup etti hayret.
Ve sardı kendisini bir pişmanlık, nedamet.
Gidip özür diledi o Allah adamından.
Ve talebesi olup, ayrılmadı yanından.
Bir yıl da, hac dönüşü Hemedan’a uğradı.
Bahçeye ekmek için, bir miktar tohum aldı.
Lakin Bistam’a varıp, o torbayı açınca,
Gördü ki, var içinde bir kaç adet karınca.
(Eyvah, yuvalarından ayrıldı bunlar) diye,
Hayvanları düşünüp, düştü bir üzüntüye.
Tekrardan Hemedan’a dönerek bu büyük zat,
Tohumları yerine bırakıp, etti rahat.
Yine bir gün Bistam’da, yürüyordu bir yoldan.
Bir genç de, takib edip gidiyordu ardından.
Bu hale vakıf olup, geri döndü hemence.
(Niçin takib edersin?) diye sordu o gence.
O, saygı ve edeple arz etti ki: (Efendim,
Sizin gibi olmaktır, yegane arzum benim.
Lütfen bir himmet edip, dua buyurunuz da,
Ben dahi yükseleyim sizin bu yolunuzda.)
Buyurdu ki: (Bu yolda yükselmek için, evlat,
Dinin emirlerine eyle tam mütabaat.
Hatta dine uymakta gevşeklik olursa az,
Şu derimin içine girsen de, fayda olmaz.)