Ebu Hasen adında biri vardı bi-edep.
Hace Ebu Said’i, inkâr ediyordu hep.
Ve lakin Ebu Said, hep sükut ediyordu.
(İnşallah hakikati bir gün anlar) diyordu.
Ve hatta buyurdu ki bir gün talebesine:
(Gelin, Ebül Hasen'in gidelim hanesine.)
Dediler ki: (O size, ediyor hep hakaret.
Niçin edeceksiniz gidip onu ziyaret?)
Buyurdu ki: (O bizi, yanlış yolda biliyor.
Bize değil yanlışa buğz edip, diş biliyor.
Bu işte hüsn-i niyet sahibiyse o şayet,
Sonunda Allah ona, nasib eder hidayet.)
Ve o gün yola çıktı, bir kaç talebesiyle.
Geldi Ebu Hasen’i ziyaret gayesiyle.
Gönderdi daha önce talebeden birini.
Ki, söylesin görüşmek için geldiklerini.
Ve lakin Ebu Hasen reddeyledi aşikâr.
Dedi ki: (O kimsenin, burada ne işi var?
Git, hemen benden taraf söyle ki o kimseye,
Bana geleceğine, gitsin bir kiliseye.)
Ebu Said Ebül Hayr, buyurdu ki: (O kimse,
Madem böyle istiyor, gidelim öyle ise.)
Oradan ayrılarak, kiliseye vardılar.
Ayin yapıyorlardı o gün hıristiyanlar.
Bu veliyi görünce, merak ettiler ki hep:
Ebu Said, buraya ne için geldi acep?
Zira işitmişlerdi onun büyüklüğünü.
Bu hal, gariplerine gitmiş idi o günü.
Yüzlerce hıristiyan, onu görüp, anında,
Bu mübarek velinin toplandılar yanında.
İsa aleyhisselam ve hazret-i Meryem’in,
Resimleri var idi içinde kilisenin.
Görünce duvardaki o, bu iki sureti,
Maide suresinden, okudu bir âyeti.
Rabbimiz buyurdu ki: (Ya Meryem oğlu İsa!
Sen mi bu insanlara söyledin ki bilhassa,
Allahü teâlâyı bırakıp da hepiniz,
Beni ve validemi ilah kabul ediniz?)
Peşinden buyurdu ki: (Hazret-i Muhammed'in,
Dini haksa, şu anda Allah'a secde edin!)
O anda, o tablolar, hikmet-i ilahiyle,
Duvardan yere düşüp, secde etti haliyle.
Kıbleye müteveccih, yüzleri üzre yani,
Düşerek, o resimler, aldı secde halini.
Görüp, feryad ettiler hıristiyanlar o an.
Şehadeti söyleyip, ettiler hepsi iman.
Sonra Ebu Hasen de öğrenince bu hali,
Hatasını anlayıp, pişman oldu bir hayli.
Derhal Ebu Said’in gelerek huzuruna,
Af dileyip, halis bir talebe oldu ona.