Süleyman Peygamber ki, hem de büyük sultandı.
Ve Mescid-i Aksa’nın binasını yapandı.
İnşa tamamlanınca, karar verip bu defa,
Yöneldi ordusuyla Beytullah’ı tavafa.
İleri gelenlere buyurdu ki o yerde:
(Burada bir Peygamber çıkacaktır ilerde.
Nebi’lerin sonu ve Allah’ın Habibidir.
Ona iman edenler, ne kadar talihlidir.)
Orada kurban kesip, yaptı hem çok ibadet.
Yemen taraflarına etti sonra hareket.
San'aya vardığında, namaz kılmak üzere,
Alçalıp, ordusuyla indi yeşil bir yere.
Hüdhüd kuşu vardı ki, emrine itaatkâr,
Yükseklere çıkarak, etrafa kıldı nazar.
İlerde, yeşillikli bahçeler görüp indi.
O yerler, Belkıs denen kadın melikenindi.
Bir başka hüdhüd ile karşılaştı o yerde.
Sordu buna: (Sen kimsin, yerin yurdun nerede?)
Dedi: (Padişahımız Süleyman Peygamber’in,
Haşmetli ordusunda vazifeli bir erim.
O, öyle sultandır ki, insan ve hayvanlara,
Hükmeder cinler ile, şu esen rüzgarlara.)
O dedi: (Sultanınız güçlü imiş bayağı.
Bizim melikemiz de değil ondan aşağı.
Bütün Yemen diyarı hep onun emrindedir.
İstersen göstereyim bu yeri sana bir bir.)
Dedi: (Olur ve lakin ben buraya gelirken,
Müsade almamıştım bizim melikimizden.
Su için beni arar ve bulamazsa şayet,
Derhal cezalandırır, korkarım ondan gayet.)
Orduya su bulmaktı hüdhüd’ün vazifesi.
Nerde su olduğunu anlardı onun hissi.
Keşfedince, iner ve o yeri gagalardı.
Cinler gelip kazarak, suyu çıkarırlardı.
Hakikaten o yerde, ihtiyaç oldu suya.
Ve Süleyman Peygamber sordu onu orduya.
Lakin onun yerini kimse bilemiyordu.
Bu sefer akbaba’yı çağırıp ona sordu.
O dahi arzedince bir şey bilmediğini,
Anladı müsadesiz uzağa gittiğini.
Ona gadaplanarak, buyurdu ki bu defa:
(Gelince, vereceğim ona büyük bir ceza.)
Kuşların efendisi, bir ukab kuşu vardı.
Bu sefer de o kuşu huzuruna çağırdı.
Buyurdu ki: (O hüdhüd, nerdeyse şimdi şayet,
Onu bul ve acele yanıma edin avdet.)
(Baş üstüne!) diyerek, havalandı anında.
Yükseklerden aradı onu dört bir yanında.
O ise ayrılmış ve geliyordu ilerden.
Gördü onu, telaşla kendisine gelirken.
Yaklaşınca dedi ki: (Ey hüdhüd, nerde idin?
Sana ceza verecek, izinsiz niye gittin?)
Hüdhüd bunu duyunca, kederlendi, üzüldü.
Süleyman Peygamber’in tarafına süzüldü.
Bu sefer de Akbaba ve sair bütün kuşlar,
Üzgün bir vaziyette onu karşıladılar.
Dediler: (Yazık sana, niçin gittin izinsiz?
Sana, büyük bir ceza verecek melikimiz.)