Bir gün talebesine buyurdu: (Kardeşlerim!
İhlası, bir misalle size izah edeyim.
Bir ilim talebesi vardı ki Nişabur'da,
Zengin bir tüccar ile yürürlerdi bir yolda.
Lakin çok fakir idi o ilim talebesi.
Eski ve yırtık idi, üstünde elbisesi.
Ve hatta yürür iken o tüccarın yanında,
Ayakkabısı bile yok idi ayağında.
Görünce tüccar onun çok fakir olduğunu,
Sevindirmek istedi bir şeyle hemen onu.
Bir çift pabuç alarak, verdi o talebeye.
Sonra, devam ettiler yollarına gitmeye.
Velakin ikide bir, derdi ki ona tüccar:
(Aman, iyi yürü de eskimesin pabuçlar.
Yolun düzgün yerinden gayret et yürümeye.
Basma sivri taşlara, dikkat et dikenlere.)
Biraz daha gidince, dedi ki yine aynı:
(Aman dikkatli yürü, sürüme ayağını.)
Talebe, bu sözlere artık dayanamayıp,
Geri verdi tüccara, pabuçları çıkarıp.
Dedi: (Ben, senelerdir yürürüm yalın ayak.
Bana, böyle şartları koşmadı kimse ancak.
Yine öyle yürürüm, pabuçlar olsun sizin.
Zira mahkum olamam bir ayakkabı için.)
Bunun gibi siz dahi, bir hayır yaparsanız,
Allah rızası için işleyin onu yalnız.
Zira herhangi bir iş, yapılmazsa ihlasla,
O amelden, bir fayda kazanmaz insan asla.)
Yine onun devrinde, kasabın bir tanesi,
Bir öküz almıştı ki, kesmek idi gayesi.
Hayvanı bağlayıp da, isteyince yatırmak,
O, kaçmaya başladı ipleri kopartarak.
Kasap da, arkasından başladı koşturmaya.
Lakin yetişemedi onu yakalamaya.
Mevlana, babasının kabrindeydi o zaman.
Hayvan onu görerek, yaklaştı ona o an.
Lisan-ı hali ile derdi ki sanki ona:
(Beni, bunun elinden halas et ey Mevlana!)
O an soluk soluğa, bir hiddetle koşarak,
Geldi kasap o yere, elinde ip ve bıçak.
Mevlana hazretleri, buyurdu ki kasaba:
(Bu hayvanı kesmesen, olmaz mı ki acaba?)
Kasap kabul etti ve dönüp gitti geriye.
Öküz dahi oradan, gitti başka bir yere.
Mevlana hazretleri, buyurdu ki: (Bu hayvan,
Gelip bize sığındı, kurtuldu o adamdan.
Bunun gibi, her kim de, bir Allah adamına,
Gidip, can-ü gönülden tâbi olursa ona,
Yani ona uyarsa her iş ve harekette,
Azap meleklerinden kurtulur ahirette.)