Müminlerin annesi, zevcesiydi Resul’ün.
Yetmişüç yaşlarında vefat etti o bir gün.
Önce, Resulullah'ın halası oğlu olan,
Ubeydullah bin Cahş’la evlenmişti bir zaman.
İslamiyet gelince, hem kendisi, hem beyi,
Büyük şeref bildiler Ona iman etmeyi.
Lakin maruz kaldılar Kureyş'in cefasına.
Hicret etti onlar da, bir gün Habeşistan'a.
Ubeydullah, orada aldanıp papazlara,
Dinini terk ederek, mürted oldu bir ara.
Zengin olmak arzu ve hevesiyle o ahmak,
Çıktı islam dininden, hıristiyan olarak.
Zaten Ümmü Habibe, rüyasında o günü,
Gayet çirkin görmüştü kocasının yüzünü.
Rüyanın tabirini düşünürdü ki, o an,
Beyi gelip dedi ki: (Ben oldum hıristiyan.
Senin dahi bu dine istiyorum girmeni.
Çok zengin olacağız, gel haydi, dinle beni.)
Lakin Ümmü Habibe, sert cevap verdi ona.
Dedi: (Vermem dinimi, ben bu dünya uğruna.
Versen de hatta bana, dünyanın tamamını,
Vermem karşılığında, yine de imanımı.)
Dinindeki sebatı görünce onun beyi,
Gadaplanıp, boşadı bu Ümmü Habibe’yi.
Dedi ki: (Öyle ise, sürünmeye devam et.
Bu halinle, ölürsün pek yakında sen elbet.)
O, Ümmü Habibe’nin beklerken ölümünü,
Çok geçmeden, kendisi ölüp gitti bir günü.
İşitti Resulullah bu hali Medine'den.
Müşfik kalbi üzüldü olan bu hadiseden.
Habeş padişahına bir mektup göndererek,
Ona şöyle buyurdu bu işten bahsederek:
(Evlenmek istiyorum Ümmü Habibe ile.
Nikahımı yaparak, gönder onu biriyle.)
Resul’ün arzusunu bildirdi kendisine.
O dahi bu teklifi, nimet bildi nefsine.
Necaşi de sevinip, memnun oldu begayet.
Cümle müslümanları saraya etti davet.
Nikahlarını kıyıp, verdi çok hediyeler.
Mücevher gerdanlıklar, bilezikler, yüzükler.
Girip, Ümmü Habibe Resul’ün nikahına,
Kavuştu imanının o gün mükafatına.
O, Resul’ün nikahı altına girmesiyle,
Müjdelendi Cennetin yüksek derecesiyle.
Zira mümin olarak vefat eden hanımlar,
Cennette, beylerinin yanlarında olurlar.
Bu, öyle müjdedir ki, ölçülemez kıymeti.
Hiç kalır buna göre dünyanın her nimeti.