Şemseddin-i Tebrizi, rüya görüp bir gece,
Konya’ya müteveccih, çıkıp yola girince,
O sırada Konya’da, hazret-i Mevlana da,
Seyyid Burhaneddin'den ders okurdu orada.
O günlerde hocası, verip ona icazet,
Durmayıp, Kayseri'ye dönmeye etti niyet.
Çok üzüldü Mevlana onun bu kararına.
(Konya’da kalın!) diye çok ısrar etti ona.
Lakin o buyurdu ki: (Hiç üzülme, ol rahat.
Bu günlerde buraya, gelir ki öyle bir zat,
Adı, Şems-i Tebrizi, büyük bir evliyadır.
Buraya gelmek için, şimdi o yollardadır.
Onunla olur senin, daha da yükselişin.
Zira ona havale edildi senin işin.)
Şems-i Tebrizi ise, aynı gün çıktı yola.
Ve dinlenmek üzere, bir yerde verdi mola.
Velakin hangi hana uğradıysa da, ancak,
Gördü ki, hiçbirinde yoktu bir yer kalacak.
Bir camiye gitti ve yatsıyı etti eda.
Cemaat dağılırken, ediyordu o dua.
Bitirince gördü ki, kimse yok cemaatten.
Günlerce yürümekten çok yorgun idi zaten.
Cübbesini çıkarıp, koydu başı altına.
Uyurken, biri gelip dikildi karşısına.
Camide hizmet gören kimse imiş o gelen.
Kapıyı kilitlemek üzere gelmiş hemen.
Onu uyur görünce, hiddetlendi o vakit.
Dedi ki: (Hiç camide uyunur mu, kalk da git!)
Buyurdu ki: (Garibim, kimseye yok zararım.
Bırak da, bu camide gece sabahlayayım.)
O dedi: (Kalk diyorum, sinirlendirme beni!
Yoksa, zor kullanarak çıkarmayayım seni.)
Çok üzüldü onun bu kaba davranışına.
Cübbesini toplayıp, çıktı kapı dışına.
Lakin o çıkar çıkmaz, adama bir hal oldu.
Nefes alamıyor ve sanki boğuluyordu.
Bağırdı can havliyle: (Boğuluyorum, imdaaat!)
İmam, sesi duyunca, koşup geldi o saat.
(Sana ne oldu?) diye sorunca imam ona,
Anlattı ne olduysa, imama baştan sona.
İmam, onu dinleyip öğrendi hadiseyi.
Derhal çıkıp aradı, o mübarek kimseyi.
Ve yetişip dedi ki: (O, cahil biri gayet.
Bilmeyerek yapmıştır, ne olur onu affet.)
Şemseddin-i Tebrizi, dönüp baktı imama.
Buyurdu ki: (Kardeşim, iş bizden çıktı ama.
Benim, o kimse için yok bir şeyim yapacak.
İmanla ölmesine dua ederim ancak.)