Bayezid-i Bistami, talebesiyle yine,
Gece, misafir oldu bir kimsenin evine.
Ev sahibi, bir kandil getirip yaktı, lakin,
Oda aydınlanmadı yanmasıyla kandilin.
Hazret-i Bayezid de kandile bakıyordu.
Bu garipliği görüp, ona şöyle buyurdu:
(Kardeşim, bu kandilde bir acayiplik var ki,
Yanıyor, ışığı yok, sebebi ne ola ki?)
O arz etti: (Efendim, bunu biz, bir gecelik,
Dün gece, komşumuzdan, emanet almış idik.
Dün gece, gayet güzel ışığını verirken,
Şimdi ışık vermiyor, anlamadım bunu ben.)
Bayezid-i Bistami, aldı onu eline.
Buyurdu ki: (Al götür sen bunu sahibine.
Dün için, çok teşekkür ederek ona derhal,
Bu gece yakmaya da, ondan tekrar izin al.)
(Peki) deyip, kandili götürdü sahibine.
İzin alıp, tekrardan getirip yaktı yine.
Öyle güzel yandı ki, oda ışıkla doldu.
Bayezid bunu görüp, buyurdu: (Şimdi oldu.)
Bir gün de, yanlışlıkla ezdi bir karıncayı.
Üzülüp, yüreğinde hissetti o acıyı.
O ölü karıncayı, bir avcuna alarak,
Şefkat ve merhametle hayvancığa bakarak,
Mahzun, kırık kalbiyle Rabbine yalvarınca,
Canlanıp, yürümeye başladı o karınca.
Bir gün de, yürüyordu çok çamurlu bir yoldan.
Mübarek ayakları, kayıp düşeceği an,
Bir duvara tutunup, düşmekten zor kurtuldu.
Ve hemen o duvarın sahibi zatı buldu.
Buyurdu ki: (Kardeşim, sana ait duvara,
Düşmemek gayesiyle, tutundum ben bir ara.
Zannederim, az toprak düşmüştür üzerinden.
Hakkını helal eyle, bana can-ü gönülden.)
Duvarın sahibi de mecusi imiş meğer.
Çok hayrete düşürdü, onu bu kelimeler.
Dedi: (Sizin dininiz hassas mıdır bu kadar?)
Buyurdu ki: (Elbette, islamda kul hakkı var.
Helallaşılmaz ise, kul hakları bu günde,
Ödemek çok zor olur, yarın mahşer gününde.
Rabbimiz affetse de kulun her günahını,
Ve lakin affetmiyor her türlü kul hakkını.
Onun için, mutlaka lazımdır helallaşmak.
Aksi halde, Cennete mümkün olmaz ulaşmak.)
Mecusi, Bayezid’den bunları dinleyince,
Kalbine, hidayetin nurları doldu nice.
Dedi ki: (Ben hakkımı helal ettim tamamen.
Sen de, islamiyet’i beyan et bana hemen.)
Hazret-i Bayezid’in bu güzel meziyeti,
Sayesinde, mecusi seçti islamiyet’i.