Bir vakitler bir tüccar, mal için bir gün yine,
Tebrizden yola çıkıp, geldi Konya iline.
Bir de, dini suali vardı ki bu kişinin.
Bir ehlini arardı o şeyi sormak için.
Bir ihtiyar görerek, dedi ki: (Hacı baba!
Bu yerde, evliyadan kimse var mı acaba?
Bir müşkilim vardır ki, onu danışacağım.
Eğer yoksa, bu yerde fazla durmayacağım.)
Dedi: (Var ki burada Mevlana hazretleri,
Az gelmiştir dünyaya onun gibi bir veli.)
Çok sevinip dedi ki: (Öyleyse şimdi hemen,
O zatın huzuruna götürün beni lütfen.)
O dahi (Olur) deyip, tüccarla o ihtiyar,
Hazret-i Mevlana’nın huzuruna vardılar.
Tüccar izin isteyip, dedi ki: (Ey efendim!
Bir müşkilim vardır ki, arz eylemek isterim.
Beş vakit namazımı kılarım devam üzre.
Farzları eda edip, uyarım sünnetlere.
Elimden geldiğince yaparım çok ibadet.
Lakin bir husus var ki, beni üzer o gayet.
Zira ibadetimden hiç zevk alamıyorum.
Kalbimde hiç huzur yok, nedir, anlamıyorum?
Eğer biliyorsanız çaresini bu işin,
Emredin, her ne ise hazırım yapmak için.)
Mevlana hazretleri buyurdu ki tüccara:
(Sen, gelirken rastladın yolda bir ihtiyara.
O Allah adamına vermedin değer, kıymet.
Zahirine bakarak, ettin ona hakaret.
Senin huzursuzluğun bundan gelir ileri.
Çaresini sorarsan, şimdi hemen dön geri.
O veliyi bularak, af dile kendisinden.
Çok çok özür dileyip, tövbe et sonra hemen.)
Sonra da buyurdu ki: (Biliniz ki muhakkak,
Beytullahı yıkmaktan, fenadır gönül yıkmak.
Ey evladım, hiç durma, sen şu anda çık yola.
Benden de selam söyle, işte o veli kula.
Sonra da, yalvararak af dile o kişiden.
Yoksa zevk alamazsın hiçbir iyi işinden.)
Tüccar (Peki) dedi ve hemen etti hareket.
Uzun yollar kat’edip, buldu onu nihayet.
Hazret-i Mevlana’nın söyleyip selamını,
Dedi: (Beni affedip, helal eyle hakkını.)
O veli, cevabında buyurdu: (Peki oğlum.
Hakkımı helal ettim, seni affediyorum.
Zira öyle birinden getirdin ki şefaat,
Reddetmek mümkün değil, ol müsterih ve rahat.)
Tüccar veda ederek, geldi yine Konya’ya.
Halis talebe oldu hazret-i Mevlana’ya.