Sevgili Peygamberin yümn-ü bereketiyle,
Kârlı bir alış veriş yapıldı böylelikle.
Öyle büyük kazançla dönüldü ki seferden,
Bundan daha fazlası olmamıştı evvelden.
Kervan, Merazzahran’a geldiğinde, Meysere,
Müjde götürmesini arz etti o Server’e.
Onun bu teklifini, O, kabul buyurarak,
Süratle ilerledi kervandan ayrılarak.
Hak teâlâ, üç günlük uzak mesafeleri,
Kısaltıp, bir saatte götürdü o Server’i.
Kervanın dönme vakti yaklaşınca Mekke'ye,
Bir heyecan gelmişti hazret-i Hatice’ye.
Hizmetçileri ile, sarayın üzerinden,
Kervanın gelmesini beklerdi her gün hemen.
Ansızın bir develi gördü ufuk yerinde.
Bir de bulut gelirdi başının üzerinde.
Birer kuş suretinde ayrıca iki melek,
Gölge yapıyorlardı Ona kanat gererek.
Ve mübarek alnında bulunan nur-u Nebi,
Gelirken, uzaklardan parlıyordu (Ay) gibi.
Çok sevindi Hatice Onu gördüğü zaman.
Lakin bu sevincini, saklıyordu onlardan.
Hizmetçiler dedi ki: (Bu gelen, Muhammed'dir.)
Dedi: (Zannetmiyorum, zira tek gelmektedir.)
Dediler: (Ey Hatice, gizlenemez muhabbet.
Siz de bilirsiniz ki, bu gelen Odur elbet.
Yüzünüzün sevinci, bunu izhar ediyor.
Gözlerinizin içi, bu gelen, Odur diyor.
Sen ise, sevincini saklıyorsun bizlerden.
Ve lakin misk kokusu gizlenemez ne etsen.)
Geldi sonra o Server Hatice’nin evine.
Ve müjde mektubunu iletti kendisine.
Hatice Hatun hemen okudu o müjdeyi.
Ve Ona bağışladı o ziynetli deveyi.
Cevabi mektubunu yazarak verdi Ona.
O Server geri dönüp, vasıl oldu kervana.
Bir nice günden sonra, asıl kervan velhasıl,
Nihayet selametle Mekke'ye oldu vasıl.
Meysere, o Server’in üstün hasletlerini,
Kuşların, kendisine gölge ettiklerini,
Hazret-i Hatice'ye anlattı hem de içten.
O ise dinledikçe, ağlıyordu sevinçten.
Halini gizleyerek, dedi ki Meysere'ye:
(Anlatma bu şeyleri benden gayri kimseye.)
Gayesi şu idi ki: Şayi olursa eğer,
Duyanlar, kızlarını Ona vermek isterler.
Halbuki bu şerefe, o ermek istiyordu.
Hakikaten bu devlet, ona müyesser oldu.