Hazret-i Mevlana’nın evladı Sultan Veled,
Anlatır ki: Babamla ederken evde sohbet,
Birden yeşil cübbeli, gayet nurlu ve kibar,
Üç kişi, selam verip, edeple oturdular.
Sanki bunlar, babamdan bir şey sual ettiler.
Babam (Uygun!) deyince, veda edip gittiler.
O üç kişi gidince, ben dedim ki babama:
(Siz uygundur dediniz, anlamadım ben ama.
O gelenler kimlerdi, tanımadım bendeniz.
Ne sual ettiler ki siz, uygundur dediniz?)
Buyurdu: (O gelenler, hep rical-i gaybdendir.
Halk arasında ise, onlara kırklar denir.
O kırklardan birisi vefat etmiş ki yine,
Benden, bizim sakayı istediler yerine.
Ben ise uygun dedim, böyle oldu bu vaka.
Kırklardan oldu artık, badema bizim Saka.)
Yine bu veli zatı çok seven bir müslüman,
Ölüm hastalığına yakalandı bir zaman.
İyice anlayınca vefat edeceğini,
Evladına, şöylece yaptı vasiyetini:
(Ben ölürsem, Mevlana kabrimde dursun biraz.
Affım için, Allah’a eylesin dua, niyaz.)
Ondan sonra o kişi, göçtü dar-ı beka’ya.
Verdiler bu haberi hazret-i Mevlana’ya.
O da, memnuniyetle teşrif edip kabrine
O zatın affı için, dua etti Rabbine.
Gerçi ölen kişinin, ameli yoktu fazla.
Velakin Mevlana’yı seviyordu ihlasla.
Çocuklarından biri, rüyada gördü onu.
Ve Cennette, nimetler içinde olduğunu.
Babasına yaklaşıp, sordu ki: (Hacı baba!
Sen, bu yüksek makama nasıl vardın acaba?)
Dedi ki: (Ey evladım, pek yoktu ibadetim.
Velakin velilere çok idi muhabbetim.
Bilhassa Mevlana’yı seviyordum pek fazla.
Ve kalben, kendisine hayran idim ihlasla.
Ben kabire girince, gelerek Münker-Nekir,
Sorguya başladılar: Rabbin kim, dinin nedir?
Onlar, bu sualleri sorarken kükreyerek,
Geldi o an çok güzel ve sevimli bir melek.
Ve Münker'le Nekir’e dedi ki daha sonra:
(Lüzum yok bu kimseye böyle sual sormaya.
Affetti Allah bunu Mevlana hürmetine,
Siz, suallerinizi sorun başka birine.)
O böyle söyleyince, onlar da dinleyerek,
Ayrıldılar yanımdan (Müsterih ol!) diyerek.
O andan itibaren, ben artık Cennetteyim.
İşte, gördüğün gibi nimetler içindeyim.)