Sultan Veled, durumu arz edip Tebrizi’ye,
Yalvarınca (Efendim, Konya’ya dönün!) diye,
Onun bu ricasını kırmayıp, o da tekrar,
Konya’ya dönmek için o anda verdi karar.
Sultan Veled, atına bindirip Şems’i hemen,
Kendi, yaya olarak yürüyordu peşinden.
Şems ısrar ettiyse de (Sen de ata bin!) diye,
O dedi: (Ata binmek, yakışmaz bir köleye.)
Ona, gayet hürmetkâr, saygılı davranarak,
Kendi yaya yürüdü dizginleri tutarak.
Konya'ya yaklaşınca, biriyle Mevlana’ya,
Bir haber gönderdi ki, (Giriyoruz Konya’ya.)
Bu müjdeyi duyunca Mevlana o kişiden,
Görülmemiş ihsanda bulundu sevincinden.
Tellallar bağırarak Konya’nın her yanında,
Şems’in teşrif ettiği işitildi anında.
Başta Selçuk Sultanı ve cümle vezirleri,
Hem devlet erkanının ileri gelenleri,
Ve bütün Konya halkı, yaşlısıyle, genciyle,
Yollara döküldüler bir bayram sevinciyle.
Hazret-i Mevlana’nın dostu olan bu Şems’i,
Karşılamaya çıktı insanların cümlesi.
Öğlen vakti, uzaktan göründüler nihayet.
Atın dizginlerini tutardı Sultan Veled.
Şems-i Tebrizi ise, atının üzerinde,
Ağır ağır gelirdi, başı hafif önünde.
Mevlana, koştu önce yanına üstadının.
Hemen dizginlerine yapışarak atının,
Göz göze geldi bir an, Şems-i Tebrizi ile.
Öptü sonra elini sevinç gözyaşlariyle.
Hafızlar, tam o anda Kur’ana başladılar.
O an, binlerce kişi bu hale ağlaştılar.
Cümle halk, sıra ile, bu islam büyüğünün,
Ellerini öperek şereflendiler o gün.
Oradan, Mevlana’nın dergahına geldiler.
Eski sohbetlerine yine devam ettiler.
Yine eskisi gibi, girerek bir odaya,
Sohbete koyuldular gece gün, doya doya.
Lakin bazı insanlar, yine haddi aştılar.
Ve Şems-i Tebrizi’ye kızmaya başladılar.
Bu dedikoduları, o da duydu nihayet.
Bunlara çok üzülüp, dedi: (Ey Sultan Veled!
Bizi, birbirimizden ayıracaklar, ancak,
Bu seferki ayrılık, çok acıklı olacak.)
Bir Perşembe gecesi, kapıları vurulup,
Şems’i davet ettiler dışarıya bir gurup.
Dışarı çıkar çıkmaz, saldırıp ona bir an,
Hemen şehid ederek, kayboldular ortadan.