Mevlana zamanında, Siracüddin isminde,
Bir kişi var idi ki, vardı dini ilmi de.
Velakin Mevlana’yı iyi tanımıyordu.
Onu küçültmek için gayret sarfediyordu.
Talebeleri dahi vardı ki bu kişinin,
Onları, etrafına topladı bu iş için.
Dedi: (Bu gün gidelim, Mevlana’nın yanına.
Tutalım kendisini bir sual yağmuruna.
Öyle çetin sualler hazırlayın ki fakat,
Veremesin onlara, bir tek doğru malumat.)
Ve hemen başladılar sual hazırlamaya.
Kendi de, bu iş için çalışırken, bir ara,
Mevlana hazretleri göründü ona birden.
Ona, sertçe baktı ve kayboldu göz önünden.
Hemen talebelere söyledi gidip bunu.
Dediler ki: (Efendim görmedik biz hiç onu.)
Lakin o, çözemedi bu işteki manayı.
Zira o, gözleriyle görmüştü Mevlana’yı.
Tekrar çalışırdı ki bulmak için güç sual,
Biraz sonra, bir daha vaki oldu aynı hal.
Yine teşrif etmişti Mevlana hazretleri.
Gördü bunu hem kendi, hem de talebeleri.
Hepsi, hayret içinde bakarken kendisine,
Mevlana göz önünden kayboldu tekrar yine.
Bir hayret ve şaşkınlık birden çıktı ortaya.
Sonra da namaz için, geçtiler yan odaya.
Bu sefer gördüler ki, odanın dört duvarı,
Bir takım yazılarla dolmuş her tarafları.
İncelediklerinde onları birer birer,
Bir sürü suallerle cevapları gördüler.
Hem de, kendilerinin çıkarmış oldukları,
Sualler ve hepsinin yazılmış cevapları.
Bunları görür görmez talebe ve o âlim,
Yaptıkları bu işe oldular hepsi nadim.
Hep birlikte giderek mübarek huzuruna,
Af dileyip, talebe oldular hepsi ona.
Selahaddin adında anlatır bir kişi de:
Ben, İskenderiye’ye gitmiştim gençliğimde.
Gemimiz bir girdaba yakalandı bir ara,
Bu, büyük bir endişe vermişti insanlara.
Herkes tövbe ediyor, çok dua ediyordu.
Kurtulmak ümidiyle adaklar adıyordu.
Bazısı bana gelip, dediler ki: (Sen dahi,
Dua et, belki gelir bir imdad-ı ilahi.)
Konya’lıydım, aklıma Mevlana geldi birden.
Şöyle imdad istedim ben o büyük veliden:
(Ya Mevlana, Allah’ın izniyle yetiş bize!
Gemimizi girdaptan kurtarıp çıkar düze.)
O anda Mevlana’yı gördük gemi yanında.
Gemimizi düzeltip, gaib oldu anında.)