Orta boylu, kuvvetli, kumraldı biraz saçı.
Yüzü çok güzel olup, yumuşaktı mizacı.
Eşkali çok benzerdi Aliyyül mürteza’ya.
Sanki o, etrafına saçardı nur ve ziya.
İlim ve fazilette, eşi yoktu devrinde.
Hatta söz sahibiydi, bilcümle fen ilminde.
Fizik ve kimyada da, ilmi vardı pek yoğun.
Kimyager Cabir dahi, talebesiydi onun.
İmam-ı a’zamdır ki en büyük talebesi,
Onun himmeti ile, yükseldi mertebesi.
Kıymetli sohbetini dinleyip iki sene,
O ilim kaynağının, kavuştu çok feyzine.
Zira İmam-ı a’zam buyurdu ki bir zaman:
(İki yıl olmasaydı, helak olmuştu Numan.)
Gayet mütevazıydı bu hasletlere rağmen.
Onun büyüklüğünün delili buydu zaten.
Makbuldü her duası Hak teâlâ indinde.
Hemen hasıl olurdu, her dua ettiğinde.
Bir gün yalnız başına, yürüyordu bir yoldan.
Sevenlerden biri de, gidiyordu ardından.
Buyurdu ki: (Ya Rabbi, yok elbisem giymeye.
Bu kuluna lutfedip, elbise ihsan eyle.)
Bu niyaz ve duası, henüz sona ermeden,
Bir paketle, önüne elbise geldi hemen.
Biri gelip dedi ki: (Çok hacca gitmem için,
Bana dua edin de, olayım fazla zengin.)
Ellerini kaldırıp, eyledi şöyle dua:
(Ya Rabbi buna mal ver, hac yapsın elli defa.)
Hakikaten öyle çok zengin oldu ki o zat,
Elli defa hac yapıp, sonunda etti vefat.
Zeyd-i Kelbi adında vardı ki gafil biri,
Bilerek üzdü bir gün, o İmam-ı Cafer’i.
Lakin keskin kılıca benzer ki bu veliler,
Onlara gelip çarpan, kendini helak eder.
Ve nitekim bir arslan, saldırıp tuttu onu.
Öldürüp, parça parça eyledi vücudunu.
Buyurdu ki: (Bir günah işlese de müslüman,
Derhal tövbe eylesin, geçirmesin hiç zaman.
Eğer geçim darlığı çekiyorsa bir kimse,
Hep tövbe istiğfara devam etsin öyleyse.
Hak teâlâ, dünyaya emretti ki: (Ey dünya!
Senden yüz çevirene, yardım et ekseriya.
Ve her kim koşuyorsa peşinden senin şayet,
Zorluk çıkar ona hep, ver sıkıntı ve zahmet.)
Onun kalbine akan ilim, nur ve feyzleri,
Anlamak, imkansızdır, çünkü yoktu benzeri.
Zira Resulullah'ın kalbinden çıkan nurlar,
Kasım bin Muhammed’den, ona vasıl oldular.
Cafer-i Sadık dahi, o nurları, ayniyle,
Bayezid Bistami’ye yansıttı tamamiyle.