Şems-i Tebrizi ile Mevlana hazretleri,
Bir odada, günlerce sürerken sohbetleri,
Bazıları bu işi hiç hazmedemediler.
Şems hakkında, uygunsuz kelamlar söylediler.
Dediler: (Ne zaman ki, Konya’ya geldi bu zat.
Mevlana, bize artık hiç etmiyor iltifat.
Gönlünü, tamamiyle verip o Tebrizliye,
Unuttu başkasını, sırt çevirdi hem bize.)
Şems-i Tebrizi dahi işitti bu sözleri.
Böyle söyleyenlere incindi gönülleri.
(Konya’dan ayrılmanın zamanı geldi) deyip,
Şam’a gitti aniden, ona veda eyleyip.
Çok üzüldü Mevlana onun bu gidişine.
Şiddetle düştü onun ayrılık ateşine.
Onun firakı ile ağlıyordu ruz-ü şeb.
(Şems! Şems!) diye söylenip, göz yaşı dökerdi hep.
Kasideler düzerdi bu firak ateşiyle.
Büsbütün dertli oldu, onun bu gidişiyle.
Göz yaşlarıyla dolu, mektuplar yazıyordu.
Birbiri arkasına, Şam’a gönderiyordu.
(Şems’i gördüm) deseydi ona gelip bir kimse,
Çok fazla hediyeler verirdi o kimseye.
Velhasıl bu ayrılık, aylar sürdü böylece.
Onun hasreti ile, ağlardı gün ve gece.
Artık dayanamayıp, verdi ki şöyle karar:
Oğlu Sultan Veled’i göndersin Şam’a kadar.
Hemen onu çağırıp, buyurdu ki: (Evladım!
Şems’in ayrılığına hiç kalmadı takatım.
Şimdi arzum şudur ki, derhal Şam’a gidesin.
Onu alıp, acele Konya'ya getiresin.
Ey oğlum dinle beni, Şam’a vardığın anda,
Onu, genç birisiyle göreceksin bir handa.
Arz eyle kendisine selam ve hürmetimi.
Ve onun firakıyle ne hale geldiğimi.
De ki: Siz ayrılınca, babam çok kaldı yalnız.
Yakıyor yüreğini sizin bu firakınız.
İstirhamım şudur ki, kırmayın beni lütfen.
Teşrif edip, kurtarın onu bu üzüntüden.)
Babasının bu emri üzere Sultan Veled,
Hazırlığını yapıp, yola çıktı nihayet.
Şam’a varıp, bir hana girince sabah erken,
Gördü genç birisiyle onu sohbet ederken.
Yanlarına yaklaşıp, buyurdu ki: (Efendim!
Size, çok selam ile hürmet eder pederim.
Sizin firakınızla öyle bir haldedir ki,
Artık hiç kalmamıştır tahammülü, takati.
Avdet buyurursanız Konya’ya şimdi eğer,
O da, bu hasretlikten kurtulur, rahat eder.)