Resulullah, Eshaba buyurdu: (Kimin benden,
Bir hakkı varsa eğer, gelsin ve alsın hemen.)
Kimseden ses çıkmadı, velakin biraz sonra,
Ukaşe hazretleri, kalkıp vardı huzura.
Dedi: (Ya Resulallah, anam, babam ve canım,
Sana feda olsunlar, benim var sizde hakkım.
Zira geri dönerken biz Tebük gazasından,
Senin ile, yan yana gelmiş idim bir zaman.
Ben devemden inerek, yanınıza sokuldum.
Mübarek vücudundan öpmek arzuluyordum.
O zaman, kamçı ile vurdun bana aniden.
Niçin vurduğunuzu anlamadım ama ben.)
Buyurdu: (Hak teâlâ, seni, Peygamberinin,
Kasıtlı vurmasından muhafaza eylesin.)
Daha sonra Bilal-i Habeşi’ye hitaben,
Buyurdu: (Fatıma'nın hanesine git hemen.
Ukaşe'ye vurduğum kamçı, o hanededir.
Fatıma’dan isteyip, onu al, bana getir.)
Çıktı Hazret-i Bilal, Resul'ün mescidinden.
Hazret-i Fatıma’nın evine vardı hemen.
Giderken, hayret ile düşünürdü ki ancak:
Resulullah, kendine kısas mı yaptıracak?
Değilse, ne sebepten istedi bu kamçıyı?
Böyle düşünerekten, gelip vurdu kapıyı.
O kapıya çıkınca, dedi ki: (Peygamberin,
Mübarek kamçısını getirip bana verin.)
Fatıma hazretleri, sordu ki ona ancak:
(Ya Bilal, babam onu acaba ne yapacak?)
Hazret-i Fatıma’ya şöyle dedi Bilal de:
(Kısas yaptıracaktır kendisine herhalde.)
Hazret-i Fatıma da, Bilal-i Habeşi’ye,
Dedi: (Kim razı olur söylediğin bu işe?
Ya Bilal, söyle bana, kim vardır ki Eshaptan,
Hakkını, kısas ile alsın Resulullahtan?
Madem ki O istedi, vereyim onu sana.
Fakat haber ilet ki Hüseyin’le Hasan’a,
Her kim Resulullahtan alacaksa hakkını,
O iki torununa yapsın bu kısasını.)
Kamçıyı, Fatıma’dan aldı hazret-i Bilal.
Peygamber-i zişanın yanına geldi derhal.
Teslim etti kamçıyı Allah’ın Habibine.
O dahi verdi onu, Ukaşe’nin eline.
Hazret-i Ömer ile, Hazret-i Ebu Bekir,
Bu durumu görünce, oldular müteessir.
Dediler: (Ya Ukaşe, işte biz yanındayız.
O hakkını bizden al, dokunma Ona yalnız.)
Peygamber Efendimiz, buyurdu ki o zaman:
(Ya Eba Bekr, ya Ömer, siz çekilin aradan!)