Ebu Ali Dekkak nam, vardı ki veli bir zat,
Çok saliha bir kızı var idi onun bizzat.
Bu kız, Ebu Said’in vâzına gitmek için,
Babasına söyleyip, ilk defa aldı izin.
Kadınlar bölümüne girip çıktı üst kata.
Az sonra Ebu Said başladı nasihata.
Bir mesele hakkında, vererek bir malumat,
Sonunda buyurdu ki: (Bunu ben, ey cemaat,
Ebu Ali Dekkak'tan duymuş idim esasen.
Onun bir parçası da, burdadır şimdi zaten.)
Bir vaiz var idi ki Ebu Kasım isminde,
Bilmeden konuşurdu, bu zatın aleyhinde.
Yine bir gün, vâzında dedi ki: (Ey cemaat!
Size, Ebu Said'den asla gelmez menfaat.)
Gece, Resulullah'ı görüp lakin bu vaiz,
Dedi: (Ya Resulallah, nereye teşrifiniz?)
Resulullah, o zata buyurdu ki: (Ey oğlum!
Hace Ebu Said'in vâzına gidiyorum.)
Uykudan uyanınca, kaldı hayret içinde.
Tutuştu, yandı içi pişmanlık ateşinde.
Kalbinde, ona karşı duyduğu kin ve garez,
Giderek, muhabbet ve hürmete döndü bu kez.
Derhal Ebu Said’in huzuruna giderek,
Pek çok özür diledi, rüyayı arz ederek.
Ertesi gün vâzında, dedi ki: (Ey insanlar!
Gidip Ebu Said'den, alın feyiz ve envar.
Ona tövbe eyledim, budur asıl, hakikat.
Önce, bunun aksini söylüyordum ben fakat.)
Bir gün de Ebu Said buyurmuş idi ki: (Biz,
Helal lokma kalmasa, yine haram yemeyiz.)
İşitti birisi de onun bu kelamını.
İmtihana yeltendi bu Allah adamını.
Biri helal, öteki haram’dan iki oğlak,
Aldı ve kızarttırdı gayet nefis olarak.
Sonra, koydu onları iki ayrı tepsiye.
Ona götürsün diye, verdi bir hizmetçiye.
Hizmetçi götürürken, birden kayıp ayağı,
Düşürdü elindeki haram olan oğlağı.
O sırada bir köpek geçiyordu o yerden.
Düşen o haram eti, kaçırıp yedi hemen.
Hizmetçi, öbürünü alıp sonra eline,
Geldi Ebu Said’in mübarek hanesine.
Ona hiç bahsetmeden yoldaki hadiseyi,
Dedi: (Size gönderdi filan zat bu tepsiyi.)
Ve lakin Ebu Said buyurdu ki bu kere:
(Haram taam, elbette layıktır köpeklere.
Helal ise, hep helal yiyene olur nasip.
Zira haram, onlara değildir hiç münasip.)
O kişi, hizmetçiden alınca bunu haber,
Ona buğz eylemekten, eyledi artık hazer.