Hazret-i Mevlana’nın vardı bir talebesi,
Pek çoktu hocasına bağlılığı, sevgisi.
İsmi Celaleddin’di, at alıp, at satardı.
Hazret-i Mevlana'ya hizmete can atardı.
Bu zat anlatıyor ki: Üstadımız Mevlana,
(Bir at hazırla!) diye, emretti bir gün bana.
(Peki) deyip, atların inceleyip hepsini,
seçtim aralarından, en çok kuvvetlisini.
Lakin eğerlemekte çok zorluk çekiyordum.
Huysuzluk yapıyordu, ben zabt edemiyordum.
Biraz sonra Mevlana teşrif edince fakat,
Aniden sakinleşti o azgın ve hırçın at.
Ona binip, süratle gitti kıble yönüne.
Akşam, toza gark olmuş, geriye döndü yine.
Zayıflamış gibiydi o kuvvetli, iri at.
Ne için gittiğini soramadık biz fakat.
Ertesi gün, erkenden çağırıp bu fakiri,
Buyurdu: (Yine bir at hazırla bugün dahi.)
Eyerleyip getirdim, bindi at üzerine.
Aynı cihete doğru, süratle gitti yine.
Akşam, tozlar içinde, çok yorgun etti avdet.
Yine bir şey sormaya edemedik cesaret.
Üçüncü gün de yine, çağırıp beni bizzat,
Buyurdu ki: (Bu gün de hazırla bana bir at.)
İyi cins bir at seçip, arz ettim o Hazret’e.
Koşturttu atı yine, aynı istikamete.
Akşam geri dönünce, sevinçliydi bir hayli.
Dedi: (Elhamdülillah, sevinin ey ahali!
Allah’ın yardımıyla mağlub oldu kefere.
Çok şükür, müslümanlar kavuştular zafere.)
Bizler, edebimizden yine bir şey sormadık.
Velakin bu hususta, bir hayli meraklandık.
Üç gün geçmiş idi ki hadise üzerinden,
Konya’ya, bir kafile gelerek Şam şehrinden.
Moğollarla yapılan savaşı nakledince,
Bizim merakımız da zail oldu böylece.
Dediler ki: (Pek çoktu moğolların askeri.
Mağlub edeceklerdi neredeyse bizleri.
Çok şükür ki Mevlana, son üç günde geldi ve,
Bir atın üzerinde saldırdı kâfirlere.
Ön safta, (Allah Allah!) deyip cenk ediyordu.
Düşman askerlerini kırıp geçiriyordu.
Mevlana’yı bu halde görünce müslümanlar,
Moralleri düzelip, tekrar toparlandılar.
Bu güçle saldırdılar kâfirler üzerine.
Vaziyet, üçüncü gün dönüverdi tersine.
Düşman komutanını öldürünce Mevlana,
Kaçmaya başladılar kâfirler dört bir yana.)