Gayet mütevazıydı, (Ben) demezdi o asla.
Konuşurken, söylerdi Allah için, ihlasla.
Derdi ki: (Asıl maksat, dine mutabaattır.
İslama uymadıkça, her hüner kabahattır.)
Bir gün, bazı kişiler dediler: (Filan kişi,
Su üstünde yürüyor, kıymetli mi bu işi?)
Buyurdu ki: (Yüzüyor ördek ve kurbağa da.
Kıymeti yok, islama gevşek ise uymada.)
Bir gün de dediler ki: (Efendim, falan insan,
Kuş gibi, havalarda uçuyor uzun zaman.)
Buyurdu ki: (Sinek ve çaylak da uçmaktadır.
İslama uymadıkça, hüner değil, hatadır.)
Dediler ki: (Efendim, var ki filan adam da,
Dünyanın bir ucuna gitmektedir bir anda.)
Buyurdu ki: (Şeytan da yapabilir bu işi.
Uçmakla, hiçbir kıymet kazanmaz asla kişi.)
Sonra dedi: (Kıymeti, yoktur böyle şeylerin.
Siz, Allah'ın emrine uymaya gayret edin.
Mert olan, insanların arasında bulunur.
Evlenip, herkes gibi bir işle meşgul olur.
Ve lakin bunlar ile meşgul etmez kalbini.
Bir an olsun çıkarmaz hatırından Rabbini.)
Babası anlatır ki: Her gece, bu oğlumu,
Kontrol ederdim ki, iyice uyudu mu?
Onun uyuduğuna getirince kanaat,
Ancak öyle yatıp da, uyurdum ben de rahat.
Lakin bir gün uyandım, gece karanlığında.
Baktım ki, Ebu Said yok idi yatağında.
Aradım bulamadım, merak ettim begayet.
Sabah yine gördüm ki, eylemiş eve avdet.
Düşünüp, kapısına zincir vurdum sonradan.
Diyordum ki: O artık, hiç çıkamaz odadan.
Lakin o, yine çıktı, hiç bir şey anlamadım.
Sonunda, kendisini sıkı takibe aldım.
Baktım, çıkıp mescide giriverdi gizlice.
Kapıyı, arkasından sürgüledi iyice.
Seyrettim pencereden, namaza durdu ilkin.
Sonra, bir kuyu vardı köşesinde mescidin.
Bir ağaç uzatarak o kuyunun ağzına,
Ayaklarını, iple, bağladı sonra ona.
Kuyuya, baş aşağı asıverdi kendini.
Başladı okumaya Kur'an âyetlerini.
Bir tatlı okurdu ki Kur'anı, âyet âyet,
Seher vaktine doğru, hatim etti nihayet.
Sonra, çıktı kuyudan ve yöneldi evine.
Hiç zinciri bozmadan, odaya girdi yine.
Bir kaç gece, devamlı takib ettim bu minval.
Ve gördüm ki, her gece vaki oldu aynı hal.
Onun bu hallerinden, anladım ki, kendisi,
Olacak ileride devrinin bir tanesi.