O zamanlar Konya’da, var idi ki bir kimse,
İslamın kıymetini anlatırdı herkese.
Hazret-i Mevlana’ya, hem de talebesine,
Hassaten çok itibar eder idi hepsine.
Dediler: (Mevlana'ya, bu kadar hürmet, edep,
Ve iltifat edersin, hikmeti nedir acep?)
Dedi ki: (Ben malesef önce hıristiyandım.
Müminleri hiç sevmez, hatta fena düşmandım.
Ve bir gün, biz kırk rahip, gelerek bir araya,
Dedik ki: (Bildirelim haddini Mevlana'ya.)
O Allah adamını imtihan etmek için,
Sualler hazırladık islamdan gayet çetin.
Sonra da, hep birlikte hemen yola koyulduk.
O, bunlara cevaptan aciz kalır diyorduk.
Bir fırının önüne gelmiştik ki biz fakat,
Aniden karşımıza çıktı o mübarek zat.
Dedik: Madem onunla bu yerde karşılaştık.
İlk suali soralım diye söze başladık.
Dedik: (Buyuruyor ki Kur’anda cenab-ı Hak,
Her nefis, Cehennemden geçecektir muhakkak.
Buna göre, kâfir de, müslüman da elbette,
Cehennem ateşinden geçecek ahirette.
Madem müslümanlar da ateş e uğrayacak.
İslamın üstünlüğü nasıl belli olacak?)
Mevlana buyurdu ki: (Evet, öyle olacak.
Lakin müslümanları Cehennem yakmayacak.
Müslümanlar ateşten geçtikleri esnada,
Cehennem, müminlere edecek şöyle nida:
Ey müminler, çabucak geçin ki siz buradan,
Zira benim ateşim, sönecek nurunuzdan.
Hatta dayanamayıp, sönecek alevleri.
Velakin aynı ateş, yakacak kâfirleri.
Böyle olacağına inanmazsanız şayet,
Bunu, dünyada bile görmemiz kolay gayet.
Siz gömleklerinizi çıkarıp verin bana.
Benimkiyle birlikte, atalım şu fırına.
Bu benim gömleğim de, sizinkilerle acep,
Bakalım yanacak mı, görelim birlikte hep.)
Gömlekleri çıkarıp, uzattık Mevlana’ya.
O alıp, herbirini getirdi bir araya.
Ve kendi hırkasına, sarıp bizimkileri,
Yanan kızgın fırından atıverdi içeri.
Az sonra çıkarınca, biz şaşırdık gayetle.
Zira şahid olduk ki hepimiz de hayretle,
O hırkada, yanıktan yok iken ufak bir iz,
Yanmıştı içindeki bizim gömleklerimiz.
Kırkımız bunu görüp, insafa geldik o an.
Şehadeti getirip, hepimiz ettik iman.)