Var idi ki Esseyyid Burhaneddin Tirmizi,
O idi Mevlana’nın çocukken mürebbisi.
Sultan-ül ulema'nın talebesiydi o hem.
Bir gün, sohbet ederken Tirmiz’de bu muhterem,
O esnada hocası, vefat etti Konya’da.
Keşf yoluyla o bunu haber aldı orada.
Sohbetini keserek, dedi ki: (Heyhat, heyhat!
Şimdi hocam Sultan-ül ulema etti vefat.)
Talebeyle beraber, hemen çıkıp anında,
Cenaze namazını kıldılar gıyabında.
O gece, rüyasına girerek bu üstadı,
Mevlana hususunda ikaz etti bu zatı.
Dedi: (Ey Burhaneddin, oğlum Celaleddin’in,
Yarım kaldı tahsili, buna siz devam edin.)
Hocasından böyle bir emir alıp velhasıl,
Tirmiz’den ayrılarak, Konya’ya oldu vasıl.
Mevlana Celaleddin, zahiri ilimlerde,
Kemal mertebesine ermişti o günlerde.
Emretti kendisine riyazet, mücahede,
Oruç tavsiye etti ona daha ziyade.
Burhaneddin Tirmizi, kendisi de çok zaman,
Nefsiyle mücadele ederdi muntazaman.
Onda, eğer islamdan zerre kadar inhiraf,
Arzusu görse idi, etmezdi nefsini af.
Köpeklerin olduğu yere gidip hemence,
Derdi ki: (Bak ey nefsim, beni dinle ilk önce.
İstersen o arzunun yerine gelmesini,
Şu köpek artığını ye de göreyim seni.
Eğer bu köpeklerin artığını yemezsen,
Kendi arzularını bekleme hiç de benden.)
Mevlana, işte böyle bir islam büyüğünün,
Terbiyesi altında yetişti bir nice gün.
Sonunda buyurdu ki: (Evladım, şu an benim,
Bildiğim her ne varsa, hepsini sana verdim.
Gerçi daha yukarı gidecek yolun vardır.
O, Şems-i Tebrizi’nin gelmesine bağlıdır.
Onun terbiyesinde, aşarak her maniyi,
Olur tasavvuftaki merteben daha iyi.
O seni, sen de onu, sevip anlaşırsınız,
Sonra, birbirinizi manen tamamlarsınız.
Ve siz, birbirinizde fani olup bi hakkın,
En büyük iki dostu olursunuz cihanın.
Ben dahi Kayseri’ye döneyim bu arada.
Ömrümün kalanını geçireyim orada.)
Mevlana ısrar etti: (Gitmeyin, kalın!) diye.
Lakin o, yola çıkıp, ulaştı Kayseri’ye.