ARA
HİKMET EHLİ ZATLAR BUYURUYOR Kİ
Müslümanda vesvese olur
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Kalbine imanla ilgili vesvese gelen, ileride büyük makamlara layık kişidir. İbadetleri yapıp, ilmihal bilgilerini öğrenmeye çalışan kimseye, Allah’ı, ahireti inkâr gibi düşünceler gelmesi, onun imansız değil, imanlı olduğunu gösterir. Meyveli ağaç taşlandığı, hırsız mücevher olan eve girmeye çalıştığı gibi, şeytan da imanlı olanlara saldırır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İmanla ilgili kötü vesveselerin gelmesine sebep, imanın kâmil olmasıdır; çünkü hadis-i şerifte (Böyle vesveseler, imanın olgun olmasındandır) buyuruldu.

Peygamber efendimiz Kâbe’deyken, Müslümanların yanı sıra bir de Yahudi geldi. O zamanlar Kâbe’ye Yahudilerle müşrikler de geliyorlardı. Müslümanın biri Peygamber efendimize, (Ya Resulallah, şeytan bana namazda çok vesvese veriyor, ne yapmam gerekir?) diye sordu. Yahudi hemen atılıp, (Bizim dinimizde vesvese yok, şeytan bize vesvese vermiyor) dedi. Bunun üzerine, Peygamber efendimiz, (Ya Ali, bunun cevabını sen ver!) buyurdu. Hazret-i Ali, (Ya Resulallah, boş eve hırsız girmez) dedi.

Böyle vesveseler birçok kimsede olabilir. İmanım gitti diye şüpheye düşmemeli, böyle düşüncelere önem vermemeli, her zaman Allahü teâlâyı anmaya çalışmalıdır! Peygamber efendimiz, (Şeytan vesvese verir. Allah’ın ismi zikredilince, söylenince kaçar. Söylenmezse, vesveselerine devam eder) buyuruyor.

Vesvese ilimle, dua ve zikirle azalıp yok olur. Bunun için, bilhassa günaha meyledildiği zaman, hemen Allahü teâlâyı anmalı, istiğfar, salevat ve dua okuyarak şeytanı uzaklaştırmaya çalışmalı.

Ayrıca, bir meşguliyet bulmalı, boş oturmamalı. Boş oturanları Allahü teâlâ sevmez. Bir kimse boş oturursa ona şeytan musallat olur. Çalışmayıp boş gezenler zengin olsalar bile, bunların arkadaşları şeytan, kalbleri de şeytanın konağı olur. Çalışmak ibadettir. Çalışan Allah’ın dostudur. Onun dostu olmak, rızasını kazanmak için boş durmamalı. Bir gün, Peygamber efendimiz bir yerden geçerken, boş duran birisine selam vermedi. Dönünce aynı kimseye selam verdi. Eshab-ı kiram, bunun hikmetini sorunca buyurdu ki:
(Giderken hiçbir iş yapmıyordu. Boş duranı Allah sevmez. Allah’ın sevmediğine selam vermedim. Dönünce ise, bir çöple yeri karıştırmak suretiyle de olsa, bir şeyler yapıyordu. Onun için selam verdim.)

Şeytan müminin kalbine giremez. Ancak pencereden vesvese verir. Mümin, kalbinden ruh âlemine pencere açılmış bir kimsedir. İnanmak ve istifade etmek için feyz penceresi açılır. Kâfirin ruh âlemine açılan penceresi kapalıdır.

İmam-ı Ahmed Rabbani Hazretleri

1563 yılında Hindistan'ın Serhend (Sihrind) şehrinde doğdu. İmam-ı Rabbani ismiyle tanınmıştır. İmam-ı Rabbani, Rabbani âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir. Hicri ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı Müceddid-i elf-i sani, ahkam-ı İslamiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, Sıla ismi verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için, Faruki nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, Serhendidenilmiştir.   Devamını Oku

Devamını Oku

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri

Ehl-i sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i sünnet itikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu. Müslümanlar tarafından kağıt imali bunun zamanında başladı.
Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühdü, takvası, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerce kitaplara yazılıp anlatılmıştır. Talebesi pek çok olup, büyük müctehidler, âlimler yetiştirdi. Ehl-i sünnetin yüzde sekseni Hanefi mezhebindedir.
Asıl adı Numan’dır. 80 (m. 699) senesinde Kufe’de doğup, 150 [m.767]’de Bağdat’ta şehid edildi.   Devamını Oku

Devamını Oku

Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri

Büyük İslâm âlimlerinden ve evliyânın en meşhûrlarından. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Muhyiddîn, Gavs-ül-a’zam, Kutb-i Rabbanî, Sultân-ı evliyâ, Kutb-i a’zam, Bâz-ül-Eşheb gibi lakâbları vardır. 470 (m. 1077) senesinde İran’ın Geylân şehrinde doğdu. Bu sebeple de Geylânî denilmiştir. 561 (m. 1166)’de 91 yaşında iken Bağdad’da vefât etti.

Devamını Oku

Devamını Oku

Yavuz Sultan Selim Han

İslâm halîfelerinin yetmişdördüncüsü ve Osmanlı pâdişâhlarının dokuzuncusu. İkinci Bâyezîd Hân’ın oğlu, Sultan Süleymân Hân’ın babasıdır. Hilâfeti, Osmanlı pâdişâhlarına bağlayan padişahtır. 875(m. 1470)’de Amasya’da doğdu. 920(m. 1514)’de Çaldıran’da İran şahı İsmâil-i Safevî’yi mağlub ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi. Böylece İslâmiyete büyük hizmet etti. 923(m. 1517) senesinde Mısır’ı aldı. Haremeyn-i şerîfeyn de ele girmiş oldu. Hutbelerde ismini; “Mekke ve Medine’nin hizmetçisi” diye okuttu. Son Abbasî halîfesi olan, Ya’kûb bin Müstemsik-billah’dan mukaddes emânetleri alarak halîfe oldu.    Devamını Oku

Devamını Oku

Şeyh Şamil Hazretleri

Meşhûr Kafkas kahramanı, âlim ve velî. Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslâmiyeti, tekrar ihyâ etmek, yaymak için uğraşan, Kafkas-Rus mücâdelesinin en unutulmaz siması ve düzenli Rus ordularını dize getiren büyük mücâhid. 1212 (m. 1797) senesinde Dağıstan’ın Gimri köyünde doğdu. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Küçük yaşta ağır bir hastalığa yakalanan Ali’ye, âdetlerine uyarak, Şâmil ismini de verdiler ve o isimle çağırmaya başladılar.
Devamını Oku

Devamını Oku

Fatih Sultan Mehmet Han

İstanbul’u fetheden Osmanlı sultânı. Din ve fen bilgilerinde âlim, kerâmetler sahibi ve velî. 835 (m. 1432) senesinde Edirne’de doğdu. Babası altıncı Osmanlı Pâdişâhı Murâd Hân olup, annesi Hümâ Hâtun’dur. Fâtih Sultan Mehmed Hân. Önce Manisa’da sancak beyi oldu. Ondört yaşında babasının yerine ilk defa pâdişâh oldu. 855 (m. 1451) yılında kesin olarak Osmanlı tahtına oturdu, İstanbul’u fethetti. 886 (m. 1481) yılında vefât edip, Muhyiddîn Ebü’l-Vefâ hazretleri tarafından kıldırılan cenâze namazından sonra, İstanbul’da yaptırdığı Fâtih Câmii’nin bahçesindeki türbesine defnedildi.    Devamını Oku

Devamını Oku
Durdur
­