Sevdiklerinden biri, diyor ki: Bir keseye,
Bir miktar para koyup, vermiştim bir kimseye,
Demiştim ki: (Bu para, dursun sende emanet.
Tekrar gelip alırım, lüzum olursa şayet.)
Fazla geçmemişti ki o günden itibaren,
O evde yangın çıktı, her şey yandı tamamen.
Ben bunu işitince, üzülüp ettim esef.
Dedim: Paralarım da, hep yanmıştır malesef.
Zor biriktirmiş idim onları kıt kanaat.
Onlar da gitti elden, zor oldu bana hayat.
Abdullah Alevi’nin büyük zat olduğunu,
Bildiğimden, hemence arz ettim ona bunu.
Dedim ki: (Filan evde, param vardı emanet.
Onlar da yandı bugün, üzgünüm buna gayet.)
O, bir şey söylemeyip, çağırdı bir kimseyi.
Buyurdu ki: (O evden, git getir o keseyi.)
Ben dedim ki: (Efendim, yanıp gitti o hane.
İçindeki eşyadan, yok yanmayan bir tane.)
O yine, o kimseye buyurdu ki: (Haydi git!
O para kesesini, al da getir tez vakit.)
O kimse (Peki) deyip, ayrıldı yanımızdan.
Elinde kese ile, geliverdi birazdan.
Baktım ki, benim kesem ve içinde paralar.
Onlara, o yangından gelmemiş hiçbir zarar.
Bir gün de, hanesine gelmişti birkaç fakir.
Onları, güler yüzle etti güzel misafir.
Hizmetçiyi çağırıp, buyurdu: (Gir kilere.
Biraz hurma getir de, ikram et gelenlere.)
Ve lakin o hizmetçi, arz etti ki: (Efendim,
Kilerde hurma yoktur, başka ne getireyim?)
O böyle söyleyince, buyurdu ki o tekrar:
(Haydi hurma getir de, yesinler bu insanlar.)
Arz etti ki: (Efendim, ambarı, dün elimle,
Henüz yeni süpürdüm, hurma yok bir tek bile.)
Buyurdu ki: (Evladım, sen yine ambara git.
Öyle zannederim ki, hurma vardır şu vakit.)
O zaman (Peki) deyip, ambara gitti hemen.
Gördü ki, çok hurma var orada hakikaten.